"Sanat"ın fabrikası olur mu? - Nihat Birol

Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Mecazi bir soru değil sorduğumuz. Malum Sezen Aksu'ya da müzik fabrikası deniyor. Galerilerde, bienallerde sergilenen ve parayla alınıp satılan sanat eserlerinden söz ediyoruz.

Daha çok "sanat" eseri

Galerinin duvarını süsleyen resim pekala altında imzası bulunan ressam tarafından boyanmamış olabiliyor. Eserleri büyük meblağlara satılan ünlü bazı ressamlar yanlarında resimlerini ve heykellerini yapmaları için asistan ordusu çalıştırıyor ve bunu gizlemiyor. Bir önceki yazımızda söz ettiğimiz Sol LeWitt örneğinde olduğu gibi ressam öldükten sonra asistanları tarafından başlanıp bitirilen ve altına kendi imzası atılan resimlerden de söz etmiyoruz. Yaşayan "sanatçı"lardan söz ediyoruz. Eserin yapımında yer almadan eser üretiyorlar.


Jeff Koons yanında 150 kişi çalıştırıyor ve eline fırça almıyor. “Bunların hepsini kendim yapmak zorunda olsaydım yılda bir eser bile bitiremezdim” diyor. Stüdyosu her sene yaklaşık 10 resim ve 10 heykel üretiyor. Son dört yılda açıkartırmaya sunulan altı eserinin her biri 11 ila 25 milyon dolara satılmış.

Koons’un çalışanları devasa boyutlarda yüksek tavanlı bir stüdyo ortamında birbirleriyle ilişki kurmadan çalışıyorlar. Bazıları tuvalin belirli bir bölümünü boyarken, bir başkaları boyaları karıştırıp belirli bir rengi üretiyor. Herkesin yapacağı işler net tanımlanmış. Büyük boyutlu resimler elektrikli vinçlerle kaldırılıyor. Böylece resmin alt tarafını boyayanlarla yapı iskelesinde çalışan ve üst bölümleri boyayanlar eş zamanlı çalışabiliyor. Stüdyo yöneticisi, resim gözetmeni ve asistan yöneticileri şeklinde son derece hiyerarşik bir örgütlenmeleri var. Fabrikalardaki bant sistemini çağrıştırıyor.

Koons fabrika benzetmesine, “başlamadan önce bir yıl boyunca hemen her şeyi önceden düşündüğünü” söyleyerek karşı çıkıyor. Pazartesiden cumaya stüdyoda bulunup çalışmaları yakından takip ettiğini söyleyen Koons; yanında çalışan ressamların kendi resim çalışmalarına zaman ayırmadığını, onların iş üretmek için yanından bulunduğunu ve işe odaklanmalarını istediğini belirtiyor.

Alexander Gorlitzki New York’ta yaşıyor ve geleneksel Hint desenleri üzerine düşsel imajlar bindirilmiş resimleriyle tanınıyor. “Saygın” müzelerde sergiler açıyor ve resimlerini pazarlıyor. Söyledikleri daha da ilginç. “Boyama aşamasında yer almıyorum. Zaten Hindistanlı baş ressam Riyad Uddin’ın becerilerine sahip olabilmek için 20 yıl çalışmam gerekir. Hem böylece teknik ustalık engelinden de kurtuluyorum” diyor.

Sanat piyasasıni bilenler güncel sanata olan talep ve fiyatların asistan çalıştırmayı teşvik ettiğini belirtiyor. Galeri sahiplerine göre sanatçı asistan çalıştırıp talepleri karşılamak zorunda yoksa piyasadan silinir.

Sanat piyasası ve sanatçılar asistan çalıştırmayı savunurken Michelangelo, Rembrandt ve Rubens’in asistan ve kalfalarla çalışmış olmasını örnek gösteriyor. Yardımcı ve kalfalarla çalışma sistemi empresyonistlerin yükselişiyle sona ermişti. Çünkü artık sanatçılardan beklenen tuvale kişisel hayallerini resmetmeleriydi. Ancak bir önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi Michelangelo ve çağdaşları kendilerini sanatçı olarak nitelemiyordu, çok sonraları ve daha sonraki kuşaklar tarafından sanatçı olarak nitelendirildiler.
Boyacılıktan “ressam”lığa

Boya fabrikasından sanat fabirkasına
Türkiye’den en yakın örnek Nezih Çavuşoğlu. ÇBS boyalarının ortağı. Resim de zaten boyama işi! “Hayatım boya içinde geçti, bir boya mesleğini bırakıp diğerine geçtim. Sanki boya küpünün içine düşmüşüm” diyor. Bu yıl ilk kişisel sergisini açan Çavuşoğlu, “Sanayiden kazanmadığım kadar tatlı parayı sanat eseri satarak kazandım. Bu işten çok büyük karlar elde ettim. Bire 2 bin kazandığım oldu. Ortada sırf para da yok. Hem aşk var, hem de kar” diyor. Ve, “Çağın ressamı olmak için ciddi maliyetlere katlanmak lazım. İyi bir stüdyo gerekiyor. Belirli süratte ve sayıda resim üretmek şart. En az iki asistan görevlendirmek lazım. Bugün ressam; asistanı, pazarlamacısı, sigortacısı, galericisiyle ciddi istihdam yaratan ve sanayiciliğe giden bir sektöre dönüştü” diye devam ediyor.

İsimsiz sanatçılar
Bu bant sisteminin diğer tarafında yer alan genç ressamlar için üniversitenin sanat bölümünden mezun olmak belirli bir konum sağlamıyor ve geçimlerini sağlamak için çalışmaları gerekiyor.

Sanatçının sermaye karşısında özerk olduğunu düşündüğü dönemler geride kalmış durumda. Sermaye kendi suretinden bir dünya yaratırken, sanatçıyı da ücretli bir işçiye dönüştürüyor. Az sayıda sanat fabrikası sahibi de “para” ile değişmek üzere üretilen eserlerden iyi kar ediyor.





Copyright 2011 Panoport.org All rights reserved Designed by Panoport