Öyle ise doğru bilginin varlığı, ancak kutlu insanın varlığına bağlı. Peki ama nedir kutlu insan?
Eski devirlerde kutlu insanlar, bilgileri ile baş başa kalmaktan korkmazlar, kahramanlıklara girişmezler, planlar kurmazlardı. Bu yüzdendir ki, başaramazlarsa yerinmezler, başarırlarsa övünmezlerdi. Bu yüzdendir ki, başları dönmeden en yükseklere çıkabilirler, ıslanmadan suya dalabilirler, yanmadan ateşi geçebilirlerdi. Bu yüzdendir ki bilgileri, 'her şey olan' la uyumla yükselirdi.
Eski devirlerde kutlu insanlar, uyurken karabasan görmezler, uyanıkken korku duymazlardı. Yedikleri basit, solukları derindi. Kutlu kişi nefesini topuklarından alır, basit insanın ise soluğu boğazında kalır, sözcükler gerilim içinde ve zorlukla, kusar gibi fırlar onun ağzından. Tutkular ne kadar derinse, gerçek benliğinin yaşam gücü de o denli zayıftır.
Eski devirlerde kutlu insanlar, doğuma sevgiyle, ölüme nefretle bakmazlardı. Onlar için başlangıç sevinmek için, geri dönüş ise üzülmek için bir neden değildi. Gelişleri telaşsız, gidişleri telaşsızdı. Kaynaklarını gözden yitirmezler, sonlarına erişmede acele etmezlerdi. Yazgılarını olduğu gibi kabul eder, mutlu olurlar ve sonunda da kaygısız göçer giderlerdi. Böylece bilinçleri ile 'olan'ı çarpıtmazlar, insan olarak doğanın akışına yardımcı olmaya kalkışmazlardı. İşte budur kutlu insan.
Bu yüzdendir ki, yürekleri sağlam olurdu onların, yüzleri korkusuz, alınları kırışıksız olurdu. Yürekleri ısınmazsa, bu, kışın soğuğu değil, güzün serinliği olurdu. Yürekleri ısınırsa, bu, yazın sıcağı değil, baharın ılıklığı olurdu. Duyguları kişisel tutkulardan uzaktı dört mevsim gibi. Her bir varlığa ona uygun şekilde davranırlardı ve kimse bilmezdi onların benliklerinin derinliğini...
Bu yüzdendir ki, her kim ki dünyayı değiştirdiğine sevinirse, gerçekten kutlu kişi değildir
o. İnsanlara sevgi ve bağlılıkla yönelirse, gerçekten iyi değildir o. Etkisi zamana bağlı ise, gerçekten büyük değildir o. Mutluluk ve mutsuzluğun ötesinde değilse, gerçekten yüce ruhlu değildir o. Şan uğruna canını yitirirse, gerçekten yiğit değildir o. Ve özveriyle canını da verse, yerinde yapmayı bilmiyorsa bunu, yine de insanlığa hizmet etmiş olmaz. Eski devirlerde öyle kişiler de vardı ki, özverileriyle ün yapmışlardı. Oysa bunlar yalnızca başkalarının tutkularını doyurmaya çabalamışlar, bu sırada kendileri için çok gerekli olan şeyleri ise göz ardı etmişlerdir.
Eski devirlerde kutlu insanlar diğer insanlara karşı görevlerini yerine getirirlerdi, ama onları dostluğun bağı ile kendilerine bağlamadan. Alçakgönüllüydüler ama dalkavukluk etmeden. Kişilikliydiler, ama "dünyanın merkezi benim" demeden. Ayrıntılara yakalanmazlardı, ama kimseye tepeden bakmadan. Neşeli, dost, güleçtiler, ama yine de geride kalır, çevreleriyle ilişkiden olanağınca kaçınırlardı.
Bu insanlar bizi kendilerine çeker, yüreğimize işlerler; onların varlığının etkisi ile bizim de yüreğimiz pekişir. İçinde yaşadıkları çağın kurallarını hor görmez, onlara eksiksiz uyarlar. Yüreklerini açmaz, gururla içlerine kapanık yaşarlar. Konuşurken sözlerini tutumlu harcarlar; çoğu kez gözlerini indirir, sözlerini unuturlar...

